Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sibel ARSLAN

Ticaret Savaşlarının Yeni Cephesi

2025 yılı, küresel ticaret düzeninde yeni bir kırılmaya sahne oluyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Çin’e yönelik gümrük tarifelerini artırma yönündeki açıklamaları,

ekonomik diplomaside sert rüzgarların yeniden esmesine neden oldu.

Çin’den ithal edilen belirli ürünlere yüzde 10 ek vergi uygulanması kararı,

yalnızca ikili ilişkileri değil, tüm küresel dengeleri sarsabilecek bir etki alanına sahip.

Trump yönetimi, bu hamleyi ekonomik sebeplerin yanı sıra jeopolitik gerekçelerle de temellendiriyor.

Özellikle sentetik uyuşturucuların Meksika ve Kanada üzerinden ülkeye girişini Çin’e bağlayan Washington,

seçime giden yolda bu sert duruşu iç politika için bir koz olarak da kullanıyor.

Çin’in yanıtı ise gecikmedi. ABD menşeli enerji, otomotiv ve ekipman ithalatına getirilen yeni vergiler,

ticari bir misillemenin ötesinde, küresel ticaretin kurallarına meydan okuyan bir karşı hamle niteliği taşıyor.

Pekin yönetimi, çok taraflılıktan sapılmaması gerektiğini vurgularken,

ABD’nin tek taraflı politikalarının Dünya Ticaret Örgütü nezdinde sorgulanması gerektiğini savunuyor.

Bu gelişmelerin küresel etkisi oldukça geniş kapsamlı.

Sadece iki süper gücün ticaret dengesi değil; tedarik zincirleri, emtia piyasaları,

döviz hareketleri ve yatırımcı davranışları da bu tür çatışmalardan derin biçimde etkileniyor.

Artan maliyetler ve arz daralması, dünya genelinde enflasyonist baskıları tetikliyor.

Sermaye akışları yön değiştiriyor, belirsizlik algısı yükseliyor.

Bu noktada Türkiye için sorulması gereken temel soru şudur:

Riskleri mi konuşacağız, yoksa fırsatları mı değerlendireceğiz?

Çin’e uygulanan yaptırımların doğuracağı arz boşlukları,

Türkiye’nin ihracatçı sektörleri için önemli bir açılım alanı yaratabilir.

Özellikle tekstil, makine ve otomotiv yan sanayi gibi alanlarda Türkiye, yeni pazarlar edinebilir.

Aynı zamanda, üretim üslerini çeşitlendirmek isteyen küresel firmalar için Türkiye,

lojistik avantajı ve nitelikli iş gücüyle güvenilir bir alternatif olabilir.

Ancak bu fırsatların hayata geçirilebilmesi için güçlü bir iç hazırlık şart.

Hukukun üstünlüğü, öngörülebilir ekonomik politikalar ve üretim altyapısının modernizasyonu,

Türkiye’nin bu yeni düzende söz sahibi olabilmesi açısından kritik rol oynayacaktır.

*

Ve son sözümüz şu:
Küresel ekonomide yeni bir sayfa açılıyor.

Bu sayfada sadece güçlü olanlar değil, doğru zamanda doğru adımı atanlar kazanacak.

Türkiye için bu bir kırılma değil, bir kavşak noktasıdır.

Ya küresel güçlerin oluşturduğu oyunun pasif bir izleyicisi kalacağız ya da stratejik

aklı devreye sokup masada yerimizi alacağız.

Kararsız kalan değil, kararlı olan yazacak geleceği.

 

Sibel Arslan
Ekonomist /Mali Analist

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER